Kömüre hayır diyenler anlatıyor
Söyleşi: Gökay Başçan
Sanayi devriminde önemli rol oynayan kömürün bugünkü durumunu analiz etmek için verilere, önemli kuruluşların projeksiyonlarına sıklıkla başvuruyoruz. Türkiye’de Kömür sitesindeki bilgileri derlerken kullandığımız kaynakların güvenilirliğine büyük önem veriyoruz. Verileri yaşamdan, insandan bağımsız değerlendirmek de yanlış veri kullanmak kadar büyük bir hata olurdu. O yüzden bu özel dosyamızda, kömürlü termik santrallara karşı mücadele edenlere mikrofon uzattık. Onların düşüncülerini sizlere aktarmak istedik. Gazeteci Gökay Başcan, Türkiye’de Kömür için Kahramanmaraş, Zonguldak ve Muğla’daki çevrecilerle konuştu.
Ülkenin en eski termik santralarından Afşin-Elbistan A Termik Santralı 1984 yılında faaliyete geçti. Her geçen gün büyüyen maden sahası ve 2004 yılında açılan Afşin-Elbistan B Termik Santralı, bölgedeki çevre sorunlarını artırdı. Bölgede oturanların şikayetleri haberlere konu oluyor, üzerlerine her gün kül yağdığını söylüyorlardı. Zamanla santralın yakınındaki köyler boşaldı, tarım ve hayvancılık bitme noktasına geldi. “Arkadaşlarımızı hep kanserden kaybettik” diye söze başlayan Elbistan Doğayı ve Hayatı Koruma Platformu’ndan Mehmet Dalkanat, “Benim arkadaşlarım hep santralda, madende çalıştı. O yüzden 70’i gören kimse olmadı. Akciğer, ilik, mide ve kolon kanseri oldu hepsi, hiç arkadaşım kalmadı” diyor.
Elbistan’da kimsenin yaşamak istemediğini öne süren Dalkanat, “Bizim bağımız vardı. Her yıl belli bir mevsimde bağa giderdik. İç turizm gibiydi bizim için. Rakım olarak 1800’lere çıkardık. 2005’e kadar termik santralların verdiği zararlar tam olarak görünmüyordu. B santralının da açılmasıyla iklimin değişmesi, ürünlerdeki verimliliğin düşmesi gibi şeyler gözle görünür hale geldi” açıklamasını yapıyor.
“Zararı sadece çevreye değil”
Mehmet Dalkanat, Elbistan Doğayı ve Hayatı Koruma Platformu
Bölgede üç santral daha yapılmak istendiğini duyunca çevreye zararlarını araştırmaya başladık. Üç santral daha kurulursa buradaki yaşamın tamamen biteceğini gördük. Bunun bilincinde olan arkadaşlarla platformu kurduk. Bu bölgenin insanı termik santralların verdiği zararları artık çok iyi biliyor. Tek sorun burada madende ve santralda çalışan işçiler. Onlara başka işler bularak santralların acilen kapatılması gerekiyor”.
Santralın sadece çevreye zarar vermediğini, kültürleri de yok ettiğini ifade eden Dalkanat şöyle konuştu: “Yazları daha yüksek olduğu Taşoluk mevkisine gider, kalırdık. 2005’e kadar yaylalarda bağcılık sürdü. Şimdi hepsi kurudu, biz de bağcılığı terk ettik. Ticari amaçlı yapmıyorduk; kendimize üretiyorduk. Bu kültür bitti ve bu kültürü termik santral bitirdi. Santrallar sadece insanların sağlığını etkilemiyor, yaşam biçimlerini de değiştirdi. Giyim tarzımızı bile değişiyor. Hava şartlarının, mevsimlerin değişmesi… Evet küresel olarak bir iklim değişikliği var bu santralların bize armağan ettiği ama yerel iklim değişikliği de var. Mesela kar yağmıyor, karla beslenen bitkiler ölüyor. Hayvanların otladığı bitkiler ölüyor.
Maden Şehri Zonguldak
Kömür deyince akla gelen kentlerden biri de Zonguldak. Maden şehri de olarak da bilinen Zonguldak’ta yüz yetmiş dört yıldır kömür çıkartılıyor. Yıllarca madende çalışan Zonguldak Çevre Platformu Sözcüsü Ahmet Öztürk, babasının maden işçisi olduğunu kendisinin de madende çalışıp emekli olduğunu hatırlatarak söze başlıyor. Sadece yakılma değil, çıkarma sürecinde de kömürün insan sağlığına büyük zararları olduğunu belirten Öztürk, “Kömür çıkarma insanlık dışı bir faaliyet” diyor.
“Ben kurumda çalışırken de kömürle ilgili çeşitli mücadeleler veriyordum ama daha ülkede ekolojik hareketler, karbon salımı konusunda bu derece bir bilince sahip değildik. Toplumsal bilinç sıçraması henüz yaşanmamıştı” diyen Öztürk, kendisini kömürün içinde doğup şimdi kömüre karşı mücadele eden biri olarak tanımlıyor. Öztürk, “Bu mücadele içerisinde yer alan pek çok insan, kömürün ortaya çıkardığı sonuçlardan etkilenerek mücadele katılıyor. Ben ayrıca kömür çıkartma süreçlerinde de insana yaptığı yoğun etkileri bilen, tanık olan biriyim. Son derece zorlu çalışma koşulları vardır yer altının. Bırakın orada çalışıp, üretmeyi; pek çok insan o karanlığın içine girmeyi bile tercih etmez. Ben yeraltında pek çok kazaya tanık oldum. 1993 Kozlu grizu patlaması dahil. Kömür çıkarma sürecinde insanlara verdiği zarar, yakılması sonrasında yarattığı etkilerden çok daha fazla. Zonguldak, Kurtuluş Savaşı’ndan kaybettiğinden daha çok insanı iş cinayetlerinde kaybetmiş. İnsanlar özellikle iş kazaları, meslek hastalığı gibi birçok sorunla boğuşuyor. Dolayısıyla ben bütün bu acıları yaşamış, tanıklık etmiş biri olarak bunun insana yakışır bir faaliyet olmadığını, yeraltındaki işlemin insanlık dışı bir eylem olduğunu düşünüyorum. Kömür üretimi derhâl durdurulmalı” şeklinde konuşuyor.
“Akciğer hastalıklarıyla anılıyoruz”
Ahmet Öztürk, Zonguldak Çevre Platformu Sözcüsü
Zonguldak akciğer hastalıklarıyla anılan bir şehir haline geldi. Ormanlarıyla, yeşil alanlarıyla ünlü bir kentin akciğer hastalıklarıyla anılması durumu çok iyi açıklıyor. Bu 200’e yakın yıldır yürütülen kömür çalışmalarının bir sonucu. Herkes alanında kendi toprağını, havasını, suyunu korumaya çalışıyor. Bu mağduriyeti yaşayan insanlarla keşke güçlerimizi birleştirebilsek, birlikte bir büyük çatı altında mücadele edebilecek olanakları bulabilsek.
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’ü birçoğumuz, son bir yıldır bölgedeki termik santral için maden sahasının genişletilmesine karşı ortaya koyduğu mücadeleyle tanıdık. IC İÇTAŞ ve Limak Holding’e ait termik santral Akbelen Ormanı’na girerek maden sahasını genişletmek istiyor. İkizköy halkı ise bu genişlemeye hem ormanlarını korumak hem de geçim kaynaklarını yok ettirmemek adına karşı çıktıklarını söylüyor. İkizköy Çevre Komitesi Sözcüsü Nejla Işık söze, “Direnişimiz 450 günü geçti. Dört mevsim direndik, direnişimiz sürecek” diye başlıyor. Şirketin bölge halkına karşı yaptığı baskıyı artırdığını öne süren Işık, “Madende, santralde ve arkeolojik kazıda çalışan köylülerimiz var. Onlara, ‘direnişçilere katılırsanız, onların yanında durursanız işten atarız’ diyorlar. Öte yandan ‘üç aylık kömürümüz kaldı, bu kömür biterse İzmir, Muğla, Aydın elektriksiz kalacak. Akbelen’i mutlaka almamız lazım’ diyerek kamuoyunu etkilemeye çalışıyorlar” şeklinde konuşuyor.
“Kendi kendine yeten bir köyüz“
Nejla Işık, İkizköy Çevre Komitesi Sözcüsü
Işıkdere mevkii 2017 yılında kamulaştırıldı. Kayınvalidem ve kayınpederimin yaşadığı bölge alınınca biz bir şey yapamadık. Zeytin yasası, temiz çevrede yaşama hakkı, ormanları koruma gibi hiçbir yasal hakkımızı bilmediğimiz için… Çünkü devlete karşı çıkamıyorsun, şirket alıyor ama devletin desteklediğini biliyorsun. 2019’da köyün kalanını satın almak için tekrar tebligat gönderdiler. Aslında tüm bölgeyi parça parça aldılar. Aldıkları her yeni bölge de ‘başka yere girmeyeceğiz’ denilerek alındı.
“Biz buna dur demek için yola çıktık ve kendimizi bir mücadelenin içinde bulduk” diyen Işık, “Buranın en büyük geçim kaynağı zeytincilik. Milas zeytinyağı Avrupa Birliği coğrafi işareti aldı. Türkiye’de 1 numara. Buradaki zeytinimizi biliyoruz, önceden tütündü ama kota getirilince tüm tarlalar zeytin oldu. Çok fazla tarım alanımız olmamasına rağmen kendi kendine yeten bir köyüz. Zeytincilik, tarım ve hayvancılık başlıca geçim kaynağımız ve termik santrallar bunları tehdit ediyor” diyor.
Sadece Işıkdere mevkiinde yapılan kamulaştırma sonrası Mart ayı sonunda 30 zeytin ağacı kaybettiklerini belirten Işık, “O mevkide 2017’den bu yana toplam 20 bin ağaç kaybedildi. Eşimle birlikte çocuklarımız için zeytin ve ceviz ağacı dikmiştik. Onlardan geçtiğimiz yıl 170 kilo yağ aldım ben, 1-2 ton zeytin yağı alanlar var. Santral ve maden verimi de düşürdü” dedi.
Santralın sadece çevreye zarar vermediğini, orada çalışmaya mahkum bıraktığını ifade eden Işık, “Köylünün geçim kaynaklarını tamamen elinden alarak köleleştiriyor, santralda çalışmaya mahkum kılıyor. Santral sadece geçim kaynaklarımızı elimizden almıyor bizi aynı zamanda göçe zorluyor. Bizi doğduğumuz topraklardan aynı bir zeytin ağacı gibi taşıyıp başka bir yerde tutmamızı bekliyor. Köyümüz çok fazla gelişmemiş belki ama küçük İstanbul adı verilmiş buraya. Taş evleri, iki tane kahvesi, marketi olan köymüş. Kömürün geleceğini duyunca köylü, diğer köylerin durumunu da görünce yapı yapmamaya başlamış. O yüzden genç nesil köyde kalmadı. Çok değerli bir köyken kömürün geleceğini duyunca geri kaldı” diyerek köyün gelişiminde santralın olumsuz etkisi olduğunu belirtiyor.
Santralın anıları da yok ettiğini belirten Işık sözlerini şöyle noktalıyor: “Eşimle ben de İkizköylüyüz ama mevki olarak farklı. Ben Işıkdere’ye gelin gittim. Benim orada düğün anılarım var, her hafta sonu gittiğimde çocuklarımla birlikte yaşadıklarım, zeytin hasatlarımız, ağaç dikimlerimiz… Orası bambaşka bir yerdir. Çocuklarım hala köyü rüyalarında görüyor, orada doğmadılar ama her hafta sonunu orada geçirdiler. Eşim oradaki derede yüzmeyi, balık tutmayı öğrendi. Bizim orada anılarımız çok. Artık gidecek bir köy yok, tamamen silindi. Aynı şeyi bu bölgede yaşamak istediğimiz için bu mücadele… Burasının da simsiyah bir çöle dönüştüğünü hayal etmek bizi çok derinden yaralıyor”
Termik Santrallarıyla Bilinen Üç İl
Zonguldak
Zonguldak’ta ikisi faaliyette, üç adet termik santral bulunuyor. Cumhuriyet tarihinde inşa edilen ilk termik santral olma özelliğine sahip Çatalağzı A Termik Santralı 1948’de devreye alındı, 1991’de kapatıldı. Bugün halen çalışan Çatalağzı B santralı ise 1989’da üretime başladı, 315 megavatlık (MW) kurulu güce sahip. Santral 2014 yılında özelleştirilerek Aydem Holding’e devredildi. İldeki diğer santral ise Eren Enerji’ye ait. Kömürle çalışan 2 bin 790 MW kapasitesindeki santral 2010 yılında devreye alındı. DETES Termik Santralı ve Çatalağzı B Termik Santralı’nın 3. ünitesi ise izin sürecinde görünüyor.
Kahramanmaraş
Kahramanmaraş’ın Afşin ve Elbistan ilçelerinde 2 büyük kömür santralı çalışıyor, 2 proje daha planlanıyor. 1984 yılında Afşin Elbistan A Termik Santralı beraberindeki maden sahasıyla birlikte çalışmaya başladı. Gündeme sık sık çevre sorunlarıyla gelen santral, 2018 yılında Çelikler Holding’e devredilerek özelleştirildi. Çelikler Holding Afşin Elbistan A Santralı’nın 1355 megavatlık (MW) kapasitesini artırmak için Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na başvurdu.
Çalışır durumdaki Afşin Elbistan B santralı ise EÜAŞ’a ait. A santralından yaklaşık 100 megavat daha fazla kapasiteye sahip B santralı 1440 MW’lık kurulu güce sahip. Afşin Elbistan C ve Diler Elbistan Termik Santralı izin sürecinde görünen diğer iki santral. Planlanan santral projelerine karşı açılan iki dava yurttaşların lehine sonuçlandı ama hukuki süreç Danıştay’da devam edecek.
Muğla
İkizköy’de kömür maden sahasına karşı orada yaşayan köylülerin başlattığı direnişle gündeme gelen Yeniköy Termik Santralı, Kemerköy ve Yatağan ile bölgedeki üç termik santraldan biri. Maden sahalarıyla bölgedeki köyler adeta yutan Yeniköy Termik Santralı (420 MW) 1986’da, Kemerköy Termik Santralı (698 MW) ise 1994’te çalışmaya başladı. 23 Aralık 2014’te özelleştirilen bu iki santralın şimdiki sahibi IC İÇTAŞ Enerji – Limak Enerji Ortaklığı. Akbelen Ormanı’nın kömür madeni nedeniyle Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ’ye tahsisinin iptali için İkizköylülerin açtıkları dava sürüyor. Davada son olarak Muğla 1’inci İdare Mahkemesi’nin verdiği karar doğrultusunda üçüncü kez bilirkişi keşfi yapıldı.
Muğla’nın en eski termik santralı ise yine çevrecilerin eylem ve protestolarına sahne olan Yatağan Termik Santralı. 2014 yılında özelleştirilerek Aydem Holding bünyesine alınan santralın ilk ünitesi 1982 yılında devreye alınmıştı. Üç üniteden oluşan santralın toplam kurulu gücü 630 MW.