Hem doğa hem çalışan için kömürden çıkış şart

Muğla İkizköy’deki ormanın kömür madeni için tahrip edilmesi, kömür sektörünün istihdam yaratmadaki rolünü bir kez daha tartışmaya açtı. Uzmanlar adil geçiş ile birlikte kömürden çıkmanın ve sektördeki çalışanlara daha iyi bir yaşam sunmanın mümkün olduğunu savunuyor.

Söyleşi: Gökay Başçan

Muğla Milas’a bağlı İkizköy’de, termik santralların kömür ihtiyacını karşılamak üzere genişletilmek istenen kömür madenlerine karşı sürdürülen direniş uzun süredir Türkiye’nin gündeminde. Limak Holding ve IC Holding ortak iştiraki YK Enerji tüm itirazlara rağmen Akbelen Ormanı’nda kesime başladı. Kolluk kuvvetlerinin müdahalesine maruz kalan İkizköylüler ise kendi arazilerine bile alınmadı. 

Akbelen direnişine ilişkin açıklama yapan YK Enerji, santralların kapatıldığı takdirde bölgenin elektriksiz kalacağını ve yüzlerce insanın işsiz kalacağını öne sürdü. Ancak daha önce sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanan raporlar bunun tam tersini söylüyor. Doğru adımlar atılırsa, adil geçiş takvimi içerisinde kömürden çıkış, hem insanlara yeşil sektörlerde istihdam sağlayabilir hem de yenilenebilir kaynaklarla temiz enerji üretilebilir.

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) ile Avrupa İklim Eylem Ağı’nın (CAN Europe) hazırladığı ‘Kömüre Dayalı İstihdamdan Çıkış’’ adlı raporda, Türkiye’de elektrik üretiminde kömürden vazgeçmenin istihdamda yaratabileceği muhtemel sorunlar ve çözüm önerileri incelendi. 

Rapor, kömür sektörünün toplam istihdam içindeki payının binde 2’den daha az olduğuna dikkat çekiyor ve insana yakışır işler için yeşil sektörlere yapılacak yatırımlarla kimsenin işsiz kalmayacağını vurguluyor.

Adil geçişi, kömürden vazgeçmeyi CAN Europe Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz ve SEFiA Direktörü Bengisu Özenç ile konuştuk. 

Bengisu Özenç, SEFİA Direktörü
Özlem Katısöz, CAN Europe Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü

İSTİHDAMI MÜMKÜN

– Akbelen direnişine ilişkin açıklama yapan YK Enerji, santralın ve maden sahalarının kapanmasının bölgede enerji krizine yol açacağını, bununla birlikte de büyük bir istihdam kaybının yaşanacağı iddia etti. Siz de SEFİA ve Can Europe olarak hazırlandığınız raporda “Kimsenin işsiz kalmadığı bir ‘kömürden çıkış mümkün” dediniz. Kömür sektörünün tüm iş kolları arasında payı düşük olsa da birçok ilin temel geçim kaynağı kömür. Sıkça dile getirildiği üzere adil geçiş ile birlikte kömür sektöründe çalışan binlerce insanın farklı ‘yeşil enerji’ sektöründe istihdamı mümkün mü?

B.Ö: Rapor çıktılarından anlatmak gerekirse, dediğiniz gibi kömür istihdamı Türkiye geneline bakıldığında çok büyük değilmiş gibi görünüyor ama kömür bölgeleri dediğimiz yerlerde de aslında önemli. Şimdi bizim raporda verdiğimiz rakamlar (örneğin Çanakkale, Muğla, Zonguldak, Kahramanmaraş, Manisa’yı içine alan beş bölgede binde 3 oranı) aslında geniş bölgelerden bahsediyor. Başka bir çalışma vesilesiyle ilçe bazlı baktığımızda istihdamın yüzde 70’inin kömür ve kömüre bağlı gelişen sektörlerde olduğunu gördüğümüz ilçeler var. Bir kişi dahi istihdam ediliyorsa bile önemli tabi bunu belirtmek lazım. 

Kömür ve linyit madenciliğinin katma değerinin GSYH içindeki payı yıllar içinde azalarak %0,08’e kadar düştü.

Kömürden çıkışı konuştuğumuz zaman bu sektörden çıkan istihdamı illa enerji sektörünün başka bir kolunda istihdam edeceğiz diye düşünmemize de gerek yok. O bölgede başka bir sektörde bu kişileri yeniden istihdam edebilmek mümkün. Çünkü kömür sektöründeki istihdamın becerileri ortalama Türkiye istihdamındaki becerilerden çok farklı değil. Yaş ortalamasına baktığımız zaman da bu kişilerin çalışabilir bir grupta olduğunuzu görüyoruz. Adil geçiş politikalarından birisi de çalışanları erken emekliliğe sevk etmek, Türkiye’deki istihdamın yaş profiline baktığımızda bu yönde bir düzenlemeye ihtiyaç duyacak nüfus oldukça az. Bu görünüme göre yeni kazandırılacak becerilerle farklı sektörlerde istihdam edilmeleri mümkün. Burada en önemli şey o bölgelerde ne tip faaliyetlerin canlandırılabileceği. Çünkü kömür de kendi başına, hiçbir ekonomik teşvik almadan gelişen bir sektör değil. Bu durumda eğer biz orada başka bir sektörün canlanmasını ve istihdam yaratmasını istiyorsak, nasıl kalkınma ajansları kendi bölgelerine özgü sektörlerde o potansiyellere bakıp teşvikler, yeni projeler tasarlayarak geliştirmeye çalışıyorlarsa, bölgesel bazı teşvikler varsa, bu yaklaşımı kömürden çıkışı destekleyecek şekilde planlamak mümkün. 

– Siz de bahsettiniz, bölgesel bazlı çalışmalar ve yatırımlar bölgede farklı istihdamlar yaratabilir. Geçen sene Can Europe’un ‘Kömürün Ötesinde Milas’ raporunda Milas özelinde önemli bir çözüm ortaya sundu… 

Ö.K: Genel perspektifte yani ulusal çapta baktığımızda istihdam içindeki oranına binde 2 diyoruz ama kömürlü termik santrallar tüm Türkiye’ye böyle eşit bir şekilde bütün illere, ilçelere dağılmış değil. O yüzden bölgesel bir perspektifle bakmamız gerekiyor. Hangi bölgede, ne kadar yoğun, ne kadar ağırlıkta, ne kadar önemli… Tabii ki önce ulusal çapta baktığımızda da 50 bin kişiden bahsediyoruz, kömürlü termik santrallarda, kömür madenciliğinde çalışan insan var. 30 milyon kişinin istihdam içinde olduğunu düşündüğümüzde beceriler ve sayı anlamında 50 bin kişi yönetilebilir.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre, Türkiye’de 35 bin kadar kişi kömür ve linyit madenciliği sektöründe, 8-10 bin kişi kömürlü termik santrallerde kayıtlı olarak istihdam ediliyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Hanehalkı İşgücü Anketi verilerine göre ise sektördeki kayıtlı ve kayıt dışı istihdam, toplam istihdamın binde 2’sinden daha az.

Ama eğer gerçekten adil bir geçişten, kimsenin geride kalmadığı, insana yaraşır, onurlu, örgütlü yeşil işlerin fırsatını vermek istiyorsak bu bir devlet politikası olması. Milas bizim özellikle çalıştığımız bir bölge. Avrupa İklim Eylem Ağı, 2018’de ‘Kömürün Gerçek Bedeli’ raporunu hazırlamıştı. Kömürün sağlığa, orman ekosistemine, karbon yutaklarına, denize, hava kirliliğine ve kültürel miras üzerine etkisini çok boyutlu bir şekilde ele almıştı. Ondan sonrasında Milas’ta kömürün ötesini düşünmeliyiz ve bunu nasıl yapmalıyız diye ikinci bir çalışma serisine başladık. Orada da Milaslıların deyimiyle ‘zeytinin ve zeytinyağın başkenti’ olarak ilk kömürden çıkış için alternatif sektörden biri olarak zeytini çalıştık. Bu aslında küçük bir adım ve bir örnek. Katma değersiz olarak ilçenin dışına çıkan 20 bin ton zeytin var. Bu zeytin nasıl değerlendirilir, hangi tür işletmeler kurulabilir ve bu işletmelerin yatırım maliyetleri nedir sorularına yanıt aradığımız bir değerlendirme ve çalışma yaptık. Orada da bu zeytinin değerlendirileceği yetmiş kadar farklı zeytinyağı işleme, şampuan, zeytin paketleme gibi böyle farklı zeytine dayalı endüstriyel tesislerin fizibilitesini çıkardık. İki tane termik santralın yararlandığı teşviklerden sadece bir tanesinin, bir yıllık karşılığı 70 yeni tesisin kurulması ve 700’e yakın yeni işin yaratılmasına denk geliyor. Biz burada bir tercih yapıyoruz; kömürü mü yaşatacağız, yoksa zeytini mi kalkındıracağız? Milas’ta da kömür madenlerinde istihdam 800 civarında. Bir de şu konuya dikkat çekmek gerekiyor. İnsanların nasıl işlerde, hangi sektörde çalışmak istediği de bu adil geçişin bir konusu. Kimsenin geride kalmadığı bir geçiş derken dikkat çekmek istediğimiz konu bu. Milas’ta biz termik santralın olduğu çevre köylerde derinlemesine görüşmelere dayanan bir çalışma yaptık.

Kömür sektöründe çalışsa dahi aslında onu sosyal ya da kültürel olarak kömüre bağlayan bir şey yok. Sadece aradığı, emekliliği olan, asgari ücretin üzerinde güvence sağlayacak bir işe ulaşmak.

Zonguldak’a gitseniz farklı bir şey görebilirsiniz, orada emek ve kimlik bütünleşmesi var.

Türkiye’nin kömür şehri Zonguldak’ta bile istihdamın ancak yüzde 4 ila yüzde 6’sını kömür madenciliği sektörü oluşturuyor.

Ama Milas’ta böyle bir şey de yok. Şirket biz burada iş kapısıyız diyor ama insanların emeklerini alıyorsun ve bunun karşılığında ücret ödüyorsun ve üstüne elektriği satıyorsun. Sonuçta bir ticarethane yani. Şirketin sağladığı işin bir ikamesi yok gibi görmememiz gerekiyor. Yani dediğim gibi biz YK Enerji’yi mi yaşatacağız yoksa 20 bin zeytin çiftçisinin gelirlerini mi artıracağız. Milas’ın zeytinyağı AB tescilli, AB coğrafi işareti var. Milas’ta da bu üretimden daha katma değerli bir ürün elde edilmesi mümkün. Biz çalışmayı yaptığımızda Milas için 4 buçuk milyon liralık bir tescilli zeytinyağı piyasası vardı, 60 milyona kadar çıkabileceğini öngörmüştük. Bu kapasiteyi sağlayarak dönüşümü başarmak, hele Milas gibi bir yerde Türkiye’ye örnek olabilecek bir kömürden çıkış süreci örgütlenebilir.

Muğla, Zonguldak, Kahramanmaraş, Manisa ve Çanakkale’yi içine alan 5 bölgede bile istihdamın sadece yaklaşık binde 3’ünü kömür madenciliği sektörü oluşturuyor ve sektör en yüksek istihdam sağlayan ilk 10 sektör arasında yer almıyor.

– Özellikle yeraltı madenciliğinde çalışan işçiler -yıllar içerisinde tüm iş kollarında olduğu gibi hakları ellerinde alınsa da- diğer tüm sektörlere göre daha güvenceli, daha çok para kazanan bir grup oldu. Onları farklı bir iş koluna istihdam etmek hak kaybına uğratmaz mı, binlerce insanı adil geçişe nasıl ikna edeceksiniz?

B.Ö: Madencilik, kömür madenciliği, kömür istihdamı biz kendi haline bıraksak da düşüyor. Adil geçiş, bir çıkış sürecini zorlamamız sonucunda “aman aman dur kimse zarar görmesin” diyerek tasarladığımız bir şey değil. Öyle ya da böyle üstümüze gelen bir şey kömürden çıkış. Bugüne kadar son 10 yılda zaten 15 bin kişi kömür istihdamından düşmüş durumda. Peki, bu insanlara ne oldu, işsiz mi kaldılar, başka yerlerde mi çalıştılar? Buna dair hiçbir şey bilmiyoruz. Bu kişiler için onları gözetecek bir politika geliştirilmedi. Her ne kadar Ulusal Enerji Planı, 2035’e kadar yeni termik santrallar kurulmasından bahsetse bile, daha düşük kapasiteyle kullanabilecek bir termik kapasitesine işaret ediyor. Bu demek oluyor ki aslında yavaş yavaş da kömürden çıkılacak. Ve bu süreçte kontrolsüz, plansız bir şekilde işsiz kalacak insanların kayıt dışı işlerde çalışma olasılığı çok daha yüksek görünüyor. Yani siz bugün bir SMS’le işsiz kaldığınızda ertesi gün evinizde ekmek götürmek zorunda olduğunuz için kayıt dışı bir işte istihdam edilmeniz çok daha olası. O yüzden adil geçiş bence en temelde şu an, bir planlama dahilinde işsiz bırakmadan, güvenceli bir şekilde ve insan onuruna yakışır bir işe geçiş anlamına geliyor. Benim için en temel evrensel kazanımı bu. Yaklaşımlar bölgeden bölgeye elbette farklılıklar gösterecektir. Örneğin kültürel yakınlık, politikaların tasarımında bir unsur. Zonguldak’ta sektör çalışanları kültürel olarak kendilerini kömüre çok daha yakın hissedebilirler. Ama Soma başta olmak üzere birçok bölgede görüyoruz ki çalışanların çoğu dışarıdan geliyor. Yani ne mekansal, ne de sektörel bağımlılığı var.

Yüzde 66’sı 25-44 yaş arası olan madencilerin eğitim seviyesi diğer sektörlerden düşük değil. Bu, başka sektörlerde istihdam edilmelerinin mümkün olduğunu gösteriyor.

O yüzden bölge bölge çalışılarak, kömür sektörü o çalışan insan için, o bölge için ne ifade ediyor bunu görmek lazım. Evet ücretler çok daha yüksek, çünkü çok büyük riskin altına giriyorlar. İnsanlar evine ekmek getirebilmek için hayatlarını riske attıkları bir işte çalışmayı isterler mi kendilerine bir alternatif sunulduğu zaman? Ben öyle olmayacağını düşünüyorum ama bu benim yukarıdan baktığım bir resim, bunu daha net görebilmek için daha detaylı araştırmalara ihtiyaç var.

– Mesela Amasra faciasının ardından konuştuğum insanların kömüre bağlılığı hala sürüyordu. Çok büyük bir kesim olmasa da bu işin fıtratında var anlayışı da mevcut…

Ö.K: Bir alternatifiniz yoksa orada çalışmayı zihinsel ve psikolojik olarak nasıl kabullenirim diye düşünsem herhalde ‘bu işin fıtratında bu var’ diyerek devam ederim. Bu insanlara farklı bir alternatif sunuldu mu, üzerine beraber tartışıldı mı? Bunlar hiç konuşulmadan gerçekten istenen iş bu mudur? Buna ancak insanlara farklı alternatif sunulduktan sonra bence karar verilebilir. Yani genel anlamda baktığımız zaman kömür sektöründe kadın istihdamı yok.

Sektörde çalışanların yüzde 2 kadarının çocuk işçi olabileceği tahmin ediliyor. Çocuk işçilerin durumu, gerek kayıt dışılık gerekse elde ettikleri gelir bakımından Türkiye’deki çocuk işçilerin genelinden daha kötü.

Bu kadar yıl geçti, güya teknoloji gelişti ama Soma, Amasra katliamlarını yaşadık. Hâlâ çalışan başına kazalar, hastalıklı gün sayısı artıyor. Her ne kadar ortalamanın üstünde ücretler olsa da, özelleştirmelerle beraber ücretler düşmüş durumda. Yer altı madenciliğinde çok uzun süre ücretler devlet tarafından karşılandı. Sendikalı oranı gittikçe düşüyor. Yani bu büyük resim içinde neden hâlâ kömür sektörünün iyi bir seçenek olduğunu düşünelim ki. Dünya net sıfırı tartışırken, karbonsuzlaşmaya doğru giderken, bizim bunu planlayıp eyleme dökecek fırsatımız varken neden bütün bu olumsuzluklarla istihdam yaratan bir sektörü geride bırakıp yepyeni başka sektörlere şimdiden hazırlanmayalım.

– Adil geçiş birçok eleştiriyi de beraberinde getirdi. Özellikle ekoloji mücadelesine emek eksenli bakanlar adil geçişin sermayenin önünü açtığını ve yeni bir emek sömürüsünü berberinde getirdiğini söylüyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

B.Ö.: En çok sendikalı örgütlü kesimin madencilikte olduğunu ancak onun da yıllar içerisinde düştüğünü görüyoruz. Burada da yatırımların neredeyse tamamının sermayeye terk edildiğini ve devletin olmadığını görüyoruz. Tam bir sömürü düzeninin, insanların hayatları üzerinden yürüdüğünü görüyoruz. Adil geçiş, sektör değiştiren insanları sermayeye terk edelim gibi şey demiyor. Elbette ki insana yaraşır derken, her anlamda insana yaraşır şartlardan bahsediyoruz.

Sektörde iş kazası ve meslek hastalıkları sıklıkla görülüyor. 2020’de 8 bin 460 iş kazası gerçekleşti; kömür sektörü çalışan başına iş kazasının en yüksek olduğu sektör. Çalışma koşullarında iyileşme olmadığı gibi koşullar gittikçe kötüleşti, 2008-2019 arasında, iş yeri sayısı azalmasına rağmen iş kazası sayısı %57 oranında arttı (2008’te 5.728 iş kazası, 2018’de 8 bin 983 iş kazası). İş kazaları nedeniyle istihdam başına iş göremezlik süresi, toplam hastalık olay sayısı ve hastalık nedeniyle geçici iş göremezlik süresinde artış oldu.

Sadece çalışma koşulları değil, örneğin gelir adaletinden de bahsediyoruz. Adil geçiş diye tanımladığımız sürecin içerisinde, sadece bu iş kolundan diğerine geçmek ve bunun adil olması değil; bütün sosyal ve ekonomik alanlardaki tüm adaletsizlikleri giderecek yeni bir düzen kurulması üzerine bir söylemimiz var. Anlatmaya çalıştığımız adil geçiş tam olarak böyle bir şey. 

Ö.K.: Batı’dan ithal edilen bir kavramı dayatmak olarak algılanıyor sanırım. Bence tam tersi gerçekten emek hareketinin de kendini yeniden yaratabileceği bir süreç. Çünkü bugün emek hareketinin güçlü olduğunu, sendikaların örgütlülük oranının iyi olduğunu söyleyemeyiz. Bu geçiş dönemini aslında emek ve iklim hareketinin bir araya gelip emek hareketinin de kendini yeniden ortaya koyabileceği bir fırsat olarak görmek gerekiyor. Buna direnmek, yeşil sermayenin yeniden doğuşu demek ve kutuplaştırmak yerine; dünyanın adil, yeşil, daha dayanıklı bir şekilde yeniden inşasını düşünmek gerekiyor. Kendi aramızda kavramı çekiştirirken, işin sermayenin istediği yönde gitmesini seyreder durumda kalabiliriz, bu nedenle kavrama dair kritikler yapıcı gelmiyor ve işe yarayacağını düşünmüyorum. En başta da söylediğimiz gibi dönüşüm kaçınılmaz, bu termik santrallar kapatılacak. Ve bir şekilde değişimle zaten yüzleşeceğiz. O durumda emek hareketinin temsilcileri nasıl bir pozisyon alacak? Böyle bir durum karşısında işçinin emekçinin hakkını nasıl koruyacak? Artık o taraftan düşünüp ona bir isim koyabilirler. İlla adının adil geçiş olmasına gerek yok, başka bir şey de bulunabilir. Ama bence bu hareketteki, davadaki ortaklıkları görüp ortadan yürümenin bizim için de, emek hareketi için de daha faydalı olacağını düşünüyorum açıkçası.

B.Ö: Akbelen örneğinden de biliyoruz ki kömür yatırımlarının bir geleceği yok. YK Enerji sadece birkaç yıl için santrale kömür sağlayacağı bir alanda maden genişletme çabası içerisinde. Kaldı ki finansman da önemli bir kısıt. Şu an kömür için uluslararası finansman bulmak çok zor, devlet teşvikleri bir noktadan sonra verilemeyecek. Öyle bir yere doğru da gidiliyor, küresel olarak da bu tipte gelişmeler var. Firmanın bu santralden daha fazla para kazanma olasılığı kalmadığında bölgeyi terk edecekler. Zaten çıkılmakta olan bir sektörde sendikaların kendi emek güçleri üzerinden mevcudu korumak üzere mücadele vermesi yerine, adil geçiş planlamasına destek vermesi gerekiyor. Proaktif davranıp dönüşümü desteklemeleri daha faydalı olur ve dönüşecek alanda çok daha erken bir pozisyon almayı da sağlar diye düşünüyorum.

Ö.K: Burada şeyi de eklemeliyiz. Sadece isim değişikliğiyle mücadele, azaltım tarafında bir emek, işçi perspektifi yok. Hani bugün bu aşırı sıcaklarda ölen mesela PTT çalışanı görüyoruz. Yani bu iklim değişikliğinin etkilerine karşı da biz çalışanları nasıl korumalıyız üzerine de kafa yormalıyız.  İklim politikası dediğimiz şey bir bütün. Bir azaltım tarafıyla işçinin, emekçinin tarafı nasıl korunacak, bunu yaparken iklimi nasıl koruyacağız diye düşünmeliyiz. Diğer taraftan da iklim değişiyor, bu değişen ortamda da çalışan sağlığını nasıl koruyacağız, emek hareketi, sendikalar onu da düşünmeli.

SEFİA ve Can Europe’un birlikte hazırladığı “Kömüre Dayalı İstihdamdan Çıkış’’ adlı rapor, kimsenin işsiz kalmadığı bir senaryoda kömür üretim ve tüketiminin son bulabileceği ortaya kondu.  Kömürden adil bir çıkışın sektör çalışanları için mümkün olduğu, hatta belli şartlar sağlandığı takdirde yaşam koşullarını iyileştirme olanağı da içerdiği vurgulanıyor. Rapora bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.