“Adil dönüşümün işçilerin yararına olduğunu anlatmaya çalışıyoruz”

Söyleşi: Gökay Başçan

Madencilik sektöründeki teknolojik gelişmelere, tecrübe ve bilgi artışına rağmen iş kazaları ve iş cinayetlerinin önüne geçilemiyor. Kömür madenciliğini, artan iş cinayetlerini ve maden sektörünün temsilcilerinin adil geçiş, yeşil dönüşüm gibi kömür kullanımından vazgeçme senaryolarına nasıl baktığını, Dev-Maden Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün ve TMMOB Maden Mühendisleri Odası eski başkanı Mehmet Torun’dan öğrenmeye çalıştık.

Mehmet Torun
TMMOB Maden Mühendisleri Odası Eski Başkanı
Tayfun Görgün
Dev-Maden Sen Genel Başkanı

Madencilik sektöründeki teknolojik gelişmeler, tecrübe ve bilgi birikimi yıllar içerisinde artmasına rağmen kazalar önlenemiyor ve hâlâ işçileri hayattan koparıyor. Maden kazalarının nedenleri neler? Nasıl önlenebilir? 

Tayfun Görgün: Maden kazalarının en büyük nedeni ucuz iş gücüne dayanan üretim modeli ve bu model özellikle 12 Eylül’den sonra bir devlet modeli haline dönüştürüldü. Gümrük duvarları kalktıktan sonra yerli sanayiyi korumak ve rekabete girebilmesi için yazılı olmayan bir anayasa kuralı haline getirildi. Bu süreç Turgut Özal’la başladı, AKP ile de devam etti. Hatırlayalım; Soma Faciası’ndan önce, o bölgeyi çok uzun yıllar Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) üzerinden kamu işletti ve bir kaza yaşanmadı. Daha sonra hizmet alımı ve rödovans, ruhsat devri anlaşmalarıyla özelleştirmelerin önü açıldı. Özel sermayenin maden sektörüne girmesiyle iş kazaları arttı. Yine Soma’daki büyük iş cinayetinden beş ay önce dönemin Enerji Bakanı Soma’ya gitti ve facianın yaşandığı madenin sahibinin başka bir işletmesinde açılışa katıldı. Açılışta şöyle bir konuşma yaptı: ‘Özel sektör mucizesiyle karşı karşıyayız. Kamudayken yapılan üretimin, üç katı burada yapılıyor. Ve üretim maliyeti yarıdan daha fazla ucuzlamış.’ Bu yaşananlar ve açıklamalar durumu özetliyor aslında. Yani, özelleştirme, taşeronlaştırma, denetimsizlik ve tabii ucuz işçilik bunlar sebep oluyor diyebiliriz. Bir diğer mesele de örgütsüzlük. Sendikaların olduğu yerlerde bu denetimleri işçiler kendileri yapıyor. Sendikalaşmanın önünün kesilmesi ya da işveren yanlısı sarı sendikalarla örgütlülüğün sağlanması ucuz iş gücüne ve dolayısıyla iş cinayetlerinin önünün açılmasına neden oldu. 

Mehmet Torun: Madencilik, risklerin çok fazla olduğu bir sektör. Özellikle yeraltı kömür ocakları daha da riskli. Grizu patlaması, göçük, su baskını, zehirli gazlar sürekli tehdit içeriyor. Sağlıklı çalışma ortamı oluşturmak ve çalışanların sağlığını korumak, olası kazalardan korunmak için önlemler almak gerekir. Bu önlemleri alması gereken, kuralları belirlemesi gereken Anayasa gereği devlettir. Devletin bu görevini ne kadar yerine getirdiği yaşananlardan bellidir. Çalışanların tehlikelerden korunması için çok donanımlı olması ve sürekli eğitim alması önemli. Madencilik geçmişi çok eskilere dayanan bir meslek.

Almanya’da kalifiye bir maden işçisi olmak için 2 yıl eğitim zorunlu iken ülkemizde 32 saatlik teorik ve pratik eğitim yeterli görülüyor.

Bu eğitimler bile göstermelik. Oysa, gündelik işlerde çalışılacak gibi, bu risklerden bihaber olan gençleri yeraltına sokmak başlı başına cinayete teşebbüstür. İş güvencesinin kaldırıldığı, işletmelerin bölünerek küçük parçalara ayrıldığı ve bu suretle örgütlülüğün parçalandığı, esnek çalışmanın yaygınlaştırıldığı, işçinin kiralanabildiği bir ortamda iş kazalarını önlemek mümkün değil. Her şeyin piyasalaştırıldığı gibi, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında da pek çok şey piyasanın önceliklerine göre şekillendi. 

Özelleştirilen ve bölünerek parçalara ayrılan madenlerde kısa sürede yüksek kâr elde etmek amacıyla iş güvenliği yatırımları yeterince yapılmıyor ve bu durum iş kazalarına davetiye çıkarıyor. Kâr hırsının belirleyici olduğu kapitalist üretim ilişkileri sektörde de egemen olmuş. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin etkisizleştirilmesi, serbestleştirilmesi ve bunların işverene yaratacağı yükün mümkün olduğunca azaltılması iş kazalarını iş cinayetlerine dönüştürmüş. Devlet denetiminin zayıflaması da bu süreci hızlandırdı.  Çözüm; ‘havza madenciliği’ denilen madenlerin bütün olarak planlanması, bu anlamda işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin de alınması ve uygulanması gerekir. Ülkemizdeki maden üretiminin, en başından kamuya en yüksek yararı sağlayacak şekilde gerek işçi sağlığı ve iş güvenliği gerekse mühendislik ve teknoloji bakımından en yüksek standartlarda projelendirilmesi önemli. İnsanı merkeze koyan politikaların uygulanması iş kazalarını önleyecektir. Tüm bunlar devletin asli görevleri arasındadır. 

Kömür madenlerine ilişkin en büyük problemlerden biri de kaçak ocaklar. Kaçak madenciliğin önüne neden geçilemiyor? Kaçak madenciliğin riskleri neler?

T.G.: Kaçak madenciliğin artmasının ve engellenememesinin nedenleri, maden kazalarından çok da farklı değil. Ayrıca kaçak madenciliğinin tamamını engellemek mümkün. İstatistiklere bakılırsa kaçak ocak meselesi de özelleştirme sonrası gelmiş. Taşkömürü sahalarından Türk Taşkömürü Kurumu (TTK) çekilince ve denetimler azalınca kaçak üretimler artmaya başladı. Ağırlıklı olarak Zonguldak havzasında görüyoruz kaçak ocakları. Kamunun hâlâ madencilik sektöründe olduğu zamana bakarsak sadece krom gibi dönemsel olarak Londra metal borsasında fiyat yükselmeleri olduğunda kaçak madenciliğin arttığını görüyorduk. Doğası gereği yer altı madenciliği olmadığı için iş kazaları da sık yaşanmıyordu. Özelleştirmelerin ardından ve ucuz işçiliği üretim modeli haline getiren devlet yaklaşımından yani denetimsizlik ve sendikasızlaştırmadan sonra kaçak ocaklar da arttı. En son örneğini de Zonguldak’ta bir işçinin yakıldığı kabul edilemez olay ile gördük ne yazık ki. Görmediğimiz, bilmediğimiz birçok kaçak ocak da halen faaliyette. 

M.T.: Kamunun madencilik sektöründen çekilmesiyle özelleştirmelerin, kiralamaların (rödovans) başlamasıyla birlikte kaçak ocak sayısında artış yaşanmıştır. Özellikle kömür sektöründe olmak üzere Zonguldak ve Şırnak yöresinde sıklıkla görülen bu durum, sistemsel bir yanlışlığın sonucudur. Ülkemizde son yıllarda ucuz işgücü kullanılarak düşük maliyetli üretim yapılması ve sermaye birikim modelinin benimsenmesi sonucu kamuya ait madenler özelleştirilmiş ve özel sektöre devredilmiştir. 

Kaçak ocak denilen bu ocaklarda sanayi elektriği kullanılıyor, vincinden vagonlarına kadar bir sürü makine-ekipman var, çalışan işçiler var. Tahkimat için maden direği kullanılıyor, üretilen kömür kamyonlarla taşınıp piyasada satılıyor. Sevk irsaliyesi veriliyor. Ama ne hikmetse kimsenin haberi olmuyor. İnsan yaşamını hiçe sayan, kâr için her şeyi, her yolu mübah sayan bir sistemin sonucu olan bu ocaklar aynı zamanda mafyatik yapılar da üretiyor.

Geçtiğimiz günlerde ocakta kaçak olarak çalışırken “iş kazası” geçiren 50 yaşındaki Afganistan uyruklu bir çalışanın, olayı örtbas etmek için yakılarak öldürülmesi bunun acı bir göstergesidir.

Bu insanlık dışı vahşet durumun vahametini gösteriyor. Siyaset-ticaret-mafya, iç içe geçmiş şekilde kirli bir ilişki içinde. Anayasa’ya göre; devletin hüküm ve tasarrufunda olan madenlerin kamu yararı doğrultusunda kamu eliyle işletilmesi ve halkın ortak malı olan madenlerin korunması bu yanlışlıkları önleyecektir.

-Kömür madenciliğini, iş cinayetlerini ve kazalarını konuştuk. Kömürün bir diğer yarattığı sorun ise iklim krizine etkisi. Adil geçiş ve yeşil dönüşüm ise kömürden vazgeçmeyi öngörüyor. Kömürden vazgeçilmesi senaryolarına, madencilik sektörü, sendikalar nasıl bakıyor?   

T.G.: İklim krizi artık ciddi bir hal almış durumda ve uzun süredir alınması gereken önlemler konuşuluyor. İklim krizine neden olan ülkeler ve şirketler gündemine almaya başladı. Kamuoyunun baskısı ve çevrecilerin mücadelesi de bu süreçte tabi ki etkili oldu. Ancak Ukrayna-Rusya savaşındaki enerji krizi, adil geçiş sürecindeki hızı kesti. Yapılan anlaşmalar by-pass edilme noktasına geldi.

Türkiye’de ise biraz önce saydığımız nedenlerden dolayı acaba biz de mi kömür çıkarmaktan vazgeçsek gibi fikirler devlet katında da konuşulmaya başlandı. Afrika ülkelerinden, Brezilya’dan daha ucuza kömür alabiliriz gibi sözler de gündeme gelmeye başladı. Türkiye birtakım anlaşmalara imza attı ancak Ukrayna savaşı bir enerji krizi yarattı ve planlar tutmadı. 

Adil dönüşüm meselesi, fosil yakıtlardan vazgeçtiğiniz bölgede yaşayan insanların istihdamının  güvence altına alınması, daha yeşil sektörlerde çalışması gibi bir bütünlük içeriyor. Türkiye’de bu meseleye bütünlüklü bakabilecek kamunun ise zaten gücü kalmadı, çok büyük borçları var. İşçiler ise ülkede zaten günü kurtarmakla uğraşıyor. Açlığa mahkûm edilen milyonlar, iklim krizi gibi sorunlara bakmak yerine önümüzdeki hafta mutfak alışverişimi nasıl yapacağım diye düşünüyor. Yani insanların meseleye kapsayıcı perspektifle bakma, yarınlarını hayal etme gibi yetilerini aldılar adeta. 

Sendikaların da bu konuda bir perspektifi, çalışması yok ne yazık ki. Biz bir madencilik sendikasıyız ancak şunun farkındayız. Tüm üretimler insan için insanlık için yapılıyor ve yarınları yok ederek yapılan bir üretimin yanlış olduğunu düşünüyoruz. Buna karşı durmak gerekiyor. Adil dönüşüm de bence böyle bir şey. Ancak her adil dönüşüm diyene de evet diyemeyiz. Örneğin nükleerciler de kendilerine bu dönüşümden pay çıkarmaya çalışıyor, buna evet diyemeyiz. DİSK’in bir kaç toplantısı oldu, iklim krizi ve adil dönüşüme ilişkin. Türk-İş ve Hak-İş’in buna ilişkin bir çalışmasını görmedim, duymadım. Biz sendika olarak biraz meseleyi anlamaya, anlatmaya çalışıyoruz. Kömürden vazgeçildiği noktada yeni istihdam olanaklarının yaratılmasına ilişkin araştırmalar yapıyoruz hem de yöre halkına bunu anlatmaya çalışıyoruz.

Adil dönüşümün işçilerin yararına olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.

Ama bizim de buna bütünlüklü yaklaşma ve tek başımıza meseleyi göğüsleme şansımız yok, diğer konfederasyonlar bu konuyla ilgilenmediği için ne yazık ki sendikalar sınıfta kaldı diyebiliriz.

Ve tabii son olarak Akbelen’den bahsetmekte fayda var. Orada da kömür çıkarmak için bir girişim var ve kesinlikle kabul edilemez. Bu tür örnekler zaten iş verenlerinin acımasızlığından başka bir şey değil. Yapılan proje sürdürülebilir de değil, oradaki koskoca ormanı kesince ancak termik santralara 3-4 yıl yetecek bir hammaddeyi karşılayabilecekler. 

M.T.: Konunun uzmanları, iklim değişikliği olgusunun arkasında fosil yakıt kullanımından kaynaklanan seragazlarının, özellikle de karbondioksitin olduğunu belirtiyor. Sendikalar ve sektör bileşenlerinin adına konuşamam ancak bildiğim kadarı ile kömürden vazgeçme konusunda sektörde ortak bir görüş mevcut değil. Bu konuda görüşlerimi sizinle paylaşabilirim.

Kömürden adil çıkış veya adil vazgeçmeden bahsetmek için, alınacak kararların ve uygulamanın bu süreçten etkilenecek her kesim için adil koşullarda yapılması gerekir. Öncelikle bu kararın ülkemizin enerji arz güvenliği ile enerji arz talep dengesi açısından adil olması gerekir.

En önemlisi de bu sektörde her türlü olumsuz koşula ve düşük ücrete rağmen çalışan emekçiler açısından adil olması gerekir.

Kömürden vazgeçmenin sadece iklim krizi kapsamında değerlendirilmesi eksik bir yorum. Bu konuda çalışma yapacak kesimler özellikle de devlet kurumları, enerji arz güvenliği ve enerji arzında kömürün yerine geçecek enerji kaynağı/kaynakları konusunda çalışma yapmalı. Bu konuda nükleer veya diğer fosil yakıtlar dışında seçenekler değerlendirilmeli. Yine bu süreçten etkilenecek yerleşim yerleri ve çalışan işçiler için alternatif kısa/orta ve uzun vadeli projeler geliştirilmeli, yeni yatırımların yapılması ve işçilerin alternatif iş koşullarına hazırlanması için bir süreç öngörülmeli, kademeli vazgeçme dikkatli ve özenli bir şekilde gerçekleştirilmelidir.

Ülkemizde demokratik katılımın zayıf olması nedeniyle bu konularda; üniversitelerin, sektör temsilcilerinin ve sendikaların görüşlerini yüksek sesle dillendirdikleri duyulmamakta. Tüm toplumu ilgilendiren bir konuda alınacak kararlarda mutabakat sağlanması çözümü kolaylaştıracaktır. Bu da ancak demokratik işleyişle birebir ilintili bir durum.

Madenler can alıyor

Yıl

Hayatını kaybeden işçiler

2003

81

2004

68

2005

121

2006

80

2007

77

2008

66

2009

92

2010

125

2011

117

2012

81

2013

93

2014

386

2015

67

2016

74

2017

93

2018

63

2019

66

2020

61

2021

70

2022

115

2023 (İlk 10 ay)

37

Türkiye’de son 20 yılda maden kazalarında iki binden fazla insan hayatını kaybetti. Kaynak: https://www.birgun.net/haber/taskomurunde-tum-yuk-iscide-407200

İşçi başına kömür üretimi artıyor

Toplam üretim (milyon ton)

İşçi Sayısı

İşçi başına üretim (ton)

2002 3,2

15761

205
2005 2,6

11249

233
2009 2,8

10979

258
2014 2

9171

227
2021 1,8

7602

241
Kaynak: TTK

Son 20 yılın en büyük maden kazaları

2004

8 Eylül’de Kastamonu’nun Küre ilçesinde bulunan yer altı bakır ocağında, cevherin nakledildiği 150 metre uzunluğundaki bandın alev alması nedeniyle meydana gelen yangında 19 işçi öldü.

2006

Balıkesir Odaköy’de faaliyet gösteren Şentaş Madencilik’e ait kömür madeninde meydana gelen grizu patlamasında ise 17 işçi hayatını kaybetti.

2009

10 Aralık’ta Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesindeki maden ocağında, 19 işçi grizu patlaması sonucu öldü.

2010

23 Şubat’ta Balıkesir Odaköy’deki maden ocağında meydana gelen grizu patlamasında 17 emekçi yaşamını yitirdi.

2010

17 Mayıs’ta Zonguldak Kilimli’de TTK’ye ait Karadon Müessese Müdürlüğü’nün kömür ocağında meydana gelen kazada 30 işçi göçük altında kaldı. İşçilerden kurtarılan olmadı.

2013

8 Ocak’ta, Zonguldak’ın Kozlu ilçesinde, TTK’ye ait kömür ocağında metan gazı patlamasının yol açtığı göçük sebebiyle 8 işçi öldü.

2014

13 Mayıs’ta Manisa Soma’da kömür madeninde çıkan yangın nedeniyle 301 emekçi hayatını kaybetti. Bu katliam, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş kazası olarak kayıtlara geçti.

2016

17 Kasım’da Siirt’in Şirvan ilçesindeki Madenköy yakınlarındaki bakır madeninde meydana gelen kazada 16 işçi öldü.

2022

14 Ekim’de Bartın, Amasra’da yaşanan maden kazasında 42 işçi yaşamını yitirdi.

2023

13 Eylül’de Zonguldak’ta bir madende bir işçi öldü.

2023

23 Kasım’da Siirt’in Şirvan mevkiinde 3 maden işçisi hayatını kaybetti.